SÖZLERİMİZ HALLERİN ELİNE ESİR DÜŞTÜ–Esat KORMAZ

Sözlerimiz hallerin eline esir düştü; onları esaretten kurtarmak ve özgün anlamlarına kavuşturmak, artık bizim temel yükümlülüğümüz.
Hiçlik, bir yokluk dükkânıdır: Var olabilmek için yok olanlar buraya taşındığı için bu dükkânda, ölüm dahil her şey var.

Ölüm, doğanın bize biçtiği bir yazgı ise niye doğurdu doğa bizi: Dalga mı geçiyor bizimle. Yazgıyı kabul edip ölümlü mü olacağız yoksa doğanın yazgısına direnip ölümsüzlüğün yollarını mı arayacağız.
Unutmayalım iki çevrim (devriye) var: Doğasal çevrim ve kültürel çevrim. Doğanın yazgısı, doğasal çevrimde geçerli. Kültürel çevrim bu yazgıdan özgür. İşte biz, yazgıdan özgür bu çevrimi kullanarak ölümsüzleşeceğiz ve hallerin eline esir düşen sözlerimizi esaretten kurtaracağız.
Her şey bize hal diliyle şöyle sesleniyor: Bizler dün sizin gibiydik, yarın siz de bizim gibi olacaksınız. Öyleyse biz gölge perdesinde oynanan gölge oyununun kahramanları mıyız? Yazgımızın ipleri gölge perdesinin arakasına gizlenmiş göksel ya da yersel egemenin elinde mi yoksa?
Eğer durum buysa oynayacağız oyunumuzu sonra tek tek terk edeceğiz bu dünyayı: Doğurmayan hiçliğin doğurmayan parçası olacağız.
Oyuna başkaldırdığımızda ise doğuran olanağın doğuran parçası olacağız, yani ölüme de ölmeyeceğini fısıldayan hiçlikte hiç olacağız, biz biliyoruz ki hiçlikte hiç olmak, doğuma durmak anlamına gelir. Yeniden doğmak ve ölümsüzleşmek üzere…
Ölümü evcilleştirdiğimizde,
Evcilleştirdiğimiz hayvan gibi,
Yeri gelir,
Bize kötü kötü bakar.

Yaşarken ölüp ölüp dirilip
Ölümün kulağına ölmeyeceğini
Fısıldadığımızda ise
Ölüm bize teşekkür eder.

Bir cevap yazın