Mekke’den Başka Ka’be’ler — Ibn Al-Kalbi (Deutsch – Türkçe)
Das Götzenbuch-Kitâb Al-Asnâm—İbn Al-Kalbî
S.54
Die Banû’l Hâriṯ (324) b. Ka’b besaßen eine Ka’ba (325) in Nağran (326), die sie verehrten.
Es ist diejenige, die al-A’šâ (327) erwähnt hat. Man hat behauptet, daß sei kein Ort der Anbeutung war, sondern nur ein Hochzimmer ((Obergemach, Versammlungsraum)) jener Leute, die er ((al’šâ)) erwähnt hat. Nach meiner Meinung scheint dies wahrscheinlich zu sein, weil ich nicht hörte, daß die Banû ‘l-Hâriṯ sich in ihrer Poesie nach ihr benannt haben.
Dem Stamme Ijâd (328) gehörte eine andere Ka’ba in Sindâd (329), in einer Gegend zwischen al-Kûfa und al-Başra, in az-Zahr. Es ist diejenige, welche al-Aswad b. Ja’fur erwähnt (330) hat. Ich habe vernommen, daß dies keine Kultstätte, sondern nur ein vornehmes Haus war. Darum erwähnte sie al-Aswad.
Ein Mann vom Stamme Ğuhaina (321), namens ‘Abd ad-Dâr b. Hudaib, sagte eines Tages zu den Leuten seines Clans: “Kommt her! Wir wollen ein Haus bauen (in ener Gegend ihres Landes, genannt al-Haurâ), wir wollen damit die Ka’ba nachahmen. Wir wirden es hochehren, um dadurch viele Araber zu uns herbeizuziehen.” Sie fanden diesen Vorschlag aber verabscheuungswert und wollten nichts davon wissen. Da sagte er diesbezüglich:
“Ich wollte, daß ein Stamme Ğuhaina (331), namens ‘Abd ad-Dâr b. Hudaib, sagte eines Tages zu den Leuten seines Clans: “Kommt her! Wir wollen ein Haus bauen (in einer Gegend ihres Landes, Genant al-Haurâ), wir wollen damit die Ka’ba nachahmen. Wir werden es hochehren, um dadurch viele Araber zu uns herbeizuziehen.” Sie fanden diesen Vorschlag aber verabscheiuungswert und wollten nichts davon wissen. Da sagte er diesbezüglich:
“Ich wollte, daß ein Haus errichtet werde, das keine Sünde ist, oder keine Sünde einschließt.
Aber diejenigen, welche, so oft sie zu einem wichtigen Ereignis (oder einer großen Tat) gerufen werden, sich immer abwenden, weigerten sich und nahmen ihre Zufluch zum “Qaudam” (322).
Sie schmähen (333), wenn sie nicht aufgefordert werden, und wenn sie gerufen werden, wenden sie sich ab; und einige von ihnen wandten sich ab wie die Stummen.
Ihr Vorteil wendet sich anderen zu, und die Wunde, die sie ihren Verwandten zufügen, ist so tief, wie die von einem Brenneisen.”
324) Vgl. E.d. Isl, II, 285 s.v. (J. Schleifer).
Jemenischer Stamm. Si wohnten in Nağrân und waren Nachbarn der Hamdân. In der Ğâhilîja diente ein Teil des Stammes dem Götzen Jagût. Ein anderer Teil wurde Christen. Vgl. auch Wüstenfelde S. 210
325) Vgl. Gb. S.11,5 f. (7,12) das Gotteshaus Ri’âm in Şan’â; und vgl. Gb. S. 45,5 f. (28,13) die Ka’ba der Banû Ijâd in Sindâd.
326) Über Nağrân s. E.d. Isl. III, S. 890 s.v. (A. Moberg).
Landschaft (wâdî) und Stadt im nördl. Jemen, berühmt durch seine Fruchtbarkeit und seine dichten Palmenwälder.
327) Vgl. E.d. Isl. I. 495 s.v. (A. Haffner).
S. Den betr. Vers in seinem Diwan Nr. XXII, 26 und Gb. S. 45, Anm. 1; er ist zu übersetzen: “und die Ka’ba von Nağrân ist dein (seiner Kamelin) unverbrüchliches Ziel, bi man dich niederknien läßt an ihren Toren.”
328) Vgl. E.d. Isl. II, 604 s.v. (J. Schleifer)
Großer arabischer Stamm, der ma’additischen (ismâ’ilitischen) Gruppe. Ein Teil des Stammes war Christen. Zuerst wohnten sie in der Tihâma; im 3 Jahrh. Wanderten sie nach dem östl. ‘Irâq und dann nach Mesopotamien. –Vgl. auch Blau S.567.
329) Vgl. Jâqût III, 164,21f.: “Wa-kânat Ijâd tanzilu Sindâd …
wa-kâna ‘alaihi qaşr tahuğğu’l-‘arab ilaihi. Wa-huwa ‘l-qaşr allaḏî ḏakarahû al-Aswad b. Ja’fur; d.h. “Der Stamm Ijâd pflegte in Sindâd zu zelten. Und es befand sich bei ihm ein Schloß, zu dem die Araber zu pilgern pflegten. Und es ist das Schloß, das al-Aswad b. Ja’fur erwähnt.”
330) Der Ausspruch des al-Aswad b. Ja’fur, auf den hier hingewissen wird, und den Zakî Gb. S. 45, Anm. 3 zitiert, findet sich Mufaddalîjât XLIV,9: “Die Leute von al-Hawarnaq und as-Sadîr und Bâriq und von dem Schlosse mit hohen Zinnen in Sindâd.”
331) Vgl. E. d. Isl. I, 1107 s.v. (C. H. Becker)
Stamm der großen südarabischen Gruppe der Qudâ’a; zuerst im Neğd, dann in der Nähe von Medina, zwischen dem Roten Meer und dem Wâdî’l Qurâ seßhaft. Vgl. auch Wüstenfeld S.186
332) Qaudam ist ein fau’al von der Wurzel qdm, wie kauṯar von der Wurzel ktr usw. Seine Bedeutung ist unbekannt. Nach Jâqût IV, 197,18 ist es Name eines Berges
333) Statt jalhauna allâ wir mit Fleischer zu Jâqût IV, 198, 1 jalhauna illâ zu lesen sein. Zakîs Ablehnung dieser Auffassung (Gb. S. 45, Anm. &) ist unbegründet.
******************
S.54
Banû’l Hâriṯ (324) b. Ka’b’ın Nağran’da (325) taptıkları bir Ka’be’si (326) vardı.
Bu, el-A’šâ (327) tarafından zikredilendir. Buranın bir ibadet yeri değil, sadece onun ((al’šâ)) bahsettiği kişilerin yüksek bir odası ((üst oda, toplantı odası)) olduğu iddia edilmiştir. Bana göre bu muhtemel görünüyor çünkü Banû’l-Hâriṯ’in şiirlerinde kendilerine bu ismi verdiklerini duymadım.
İcâd kabilesine (328), Sindâd’da (329), el-Kûfe ile el-Başra arasındaki bir bölgede, ez-Zahr’da başka bir Ka’be aitti. Bu, Esved b. Câfer’in (330) bahsettiği kişidir. Buranın bir ibadet yeri değil, sadece asil bir ev olduğunu duydum. Esved bu yüzden bahsetmiştir.
Ğuhayne (321) kabilesinden Abdüldâr b. Hudeyb adında bir adam, bir gün kabilesinin halkına, “Buraya gelin! (Arazilerinin el-Haurâ denilen bölgesinde) bir ev inşa etmek istiyoruz, onunla Kâbe’yi taklit etmek istiyoruz. Çok sayıda Arap’ı kendimize çekebilmek için onu en üst düzeyde onurlandıracağız.” Ancak bu öneriyi iğrenç buldular ve kabul etmediler. Daha sonra bu konuda şunları söyledi
“Ğuhayne kabilesinden (331) Abd ed-Dâr b. Hudeyb adında biri, bir gün kabilesi halkına: “Buraya gelin! (Arazilerinin bir bölümünde, Genant al-Haurâ’da) bir ev inşa etmek istiyoruz, onunla Kâbe’yi taklit etmek istiyoruz. Bu vesileyle çok sayıda Arap’ı kendimize çekmek için onu çok onurlandıracağız.” Ancak bu teklifi iğrenç buldular ve kabul etmediler. Daha sonra bu konuda şunları söyledi
“Günah olmayan ya da günah içermeyen bir ev inşa edilmesini isterdim.
Ama önemli bir olaya (ya da büyük bir işe) çağrıldıklarında, her zaman yüz çevirenler, reddettiler ve “Kudem “e (322) sığındılar.
Onlar çağrılmadıkları zaman söverler (332), çağrıldıkları zaman da yüz çevirirler; onlardan kimi de dilsizler gibi yüz çevirir.
Menfaatleri başkalarına döner ve akrabalarında açtıkları yara dağlama demirinin açtığı yara kadar derin olur.”
******
324) E.d. Isl, II, 285 s.v. (J. Schleifer).
Yemenli bir kabile. Nağrân’da yaşıyordu ve Hamdân’ın komşularıydı. Ğâhilîce’de kabilenin bir kısmı Jagût putuna hizmet ediyordu. Diğer bir kısmı da Hıristiyan oldu. Ayrıca bkz. Wüstenfelde s. 210
325) Cf. Gb. S.11,5 f. (7,12) Şan’â’daki ibadet evi Ri’âm; ve krş. S. 45,5 f. (28,13) Sindâd’daki Benû İjâd’ın Kâbe’si.
326) Nağrân üzerine s. E.d. Isl. III, s. 890 s.v. (A. Moberg).
Kuzey Yemen’de bereketi ve sık palmiye ormanlarıyla ünlü (vâdî) ve şehir.
327) Cf. e.d. Isl. I. 495 s.v. (A. Haffner).
S. Diwan No. XXII, 26’da yer alan söz konusu ayet ve Gb. s. 45, not 1; “ve Nağrân’ın Kâbe’si senin (devenin) kırılmaz hedefindir, bi seni onun kapılarında diz çöktürürler” diye çevrilmelidir.
328) Cf. e.d. Isl. II, 604 s.v. (J. Schleifer)
Ma’additic (ismâ’ilitic) grubundan büyük Arap kabilesi. Kabilenin bir kısmı Hıristiyandı. İlk olarak Tihâma’da yaşadılar; 3. yüzyılda doğu ‘Irâk’a ve daha sonra Mezopotamya’ya göç ettiler. -Ayrıca bkz. Blau s.567.
329) Câkût III, 164,21 vd.: “Ve-kânet İcâd tenzilu Sindâd …
ve-kâne ‘alaihi qaşr tahuğğu’l-‘arab ilaihi. Ve hüve’l-kaşr allaḏî ḏakarahû al-Aswad b. Ja’fur; yani “İcâd kabilesi Sindâd’da kamp kurardı. Yakınında da Arapların hacca gittikleri bir kale vardı. Esved b. Câfer’in sözünü ettiği kale de budur.”
330) Esved b. Câfer’in burada atıfta bulunulan ve Zakî Gb. s. 45, not 3, Mufaddalîcât XLIV,9’da bulunur: “el-Havârık ve es-Sadîr ve Bârik halkı ve Sind’deki yüksek mazgallı kale halkı.”
331) Cf. E. d. Isl. I, 1107 s.v. (C. H. Becker)
Güney Arabistan’ın büyük grubu olan Kudâ’a kabilesi; önce Neğd’de, sonra Medine yakınlarında, Kızıldeniz ile Vâdî’l Kurâ arasında yerleşmişlerdir. Ayrıca bkz. Wüstenfeld s.186
332) Qaudam, qdm kökünden gelen bir fau’aldir, ktr kökünden gelen kauṯar vb. gibi. Anlamı bilinmiyor. Câkût IV, 197,18’e göre bir dağın adıdır.
333) Jalhauna allâ yerine Fleischer ile birlikte Jâqût IV, 198, 1’e jalhauna illâ okumalıyız. Zakî’nin bu görüşü reddetmesi (Gb. s. 45, not &) temelsizdir.
****************
Putlar Kitabı—İbn Al Kalbi, S.45-46, Çeviri Deyza Düşüngen, 1968
Hâriş (324) b. Ka’b oğullarının Nacrân’da (325) bir Ka’ba (326)leri vardı, ona saygı gösterirlerdi.
Al-A’şâ’nın (327) andığı budur, İddia edildiğine göre orası, bir ibadethane değil, andığı kişilerin toplantı odasıydı.
Bu iddia doğrudur sanırım, çünkü ben hiçbir şiirde Hâris oğullarının onunla isimlendiğini işitmedim.
İyâd’ın (328) Kûfa ile Basra arasında, Zahr denilen yerde, Sindâd‘ (329)da başka bir Kâba’leri vardı. Al-Asvad b. Ya’fur’un andığı (330) bu olsa gerektir. İşittiğime göre burası bir ibadet evi değil sadece şerefli, önemli bir evdi, bunun için bahsetti.
Cuhayna’den (331) ‘bdu’ddar b. Hudaylı denilen bir adam halkına dedi ki:
Gelin bir ev yapalım (ülkelerinin al-Havrâ denilen yerinde), Kâbe’ye benzetelim, ona saygı gösterelim, böylelikle bir çok Arabı kendimize çekeriz“. Onlar ise bu fikre değer vermediler, yanaşmadılar. O da bunun üzerine şu beyitleri söyledi:
Bir ev yapılsın iştemiştim;
Ne günahtır, ne de günaha yo açar!
Fakat onlar, ne zaman önemli bir işe çağrılsalar,
Sırt çevirirler, razı olmazlar ve Kavdam’a (332) çekilirler! (333)
Çağrılsalar da çağrılmasalar da yerinirler,
Yüz çevirirler, hele bazısı dilsizler gibi yüz çevirir!
Faydaları başkalarınadır, akrabalarında ise
Açtıkları yaralar, kızgın bir demirinki kadar derindir!
324) Karş. P.K. S. 29,11 (19,16) ve bak. 32,10 (20,13) ve notlarımızdan 201.
325) Onlardan şifa ve sağlık dilemek için
326) P.K. 32, not 2 ye göre al-Câhiz onu anmış ve şiirlerinden pek çoğunu al-Hayavân kitabına ve al-Bayân va-t-Tabyîn kitabının birinci kısmına S.22.24.215 almıştır. O, bunun dışında da tanınmıştır: mesela J. Guidis „Tables alphabetique du Kitâb al Ağânî.“
327) Belirsiz isimler
328) Karş. Vellhausen S.57: „Abbabalar çok bedbirlidir; leş için can atarlar, fakat yanaşmaya cesaret edemezler, henüz canlı olabilir diye korkarlar“
329) Ilk iki beyti Zakî paşa Yâkût IV, 651,7 dan eklemiştir.
330) Tevrattan öğrendimize göre, İsrail oğullarında da bazı evlerde bir Terafim, bir ev putu bulunuyordu. Karş. Tekvin 31,34; 1. Samuel 19,13
331) Böylelikle kutlulaşacaklarını umarlardı. Burada putlarda bulunan güce erişebilmek için yapılan bir hareket buluyoruz, meselâ, kutlu bir kişinin elbiselerine, eline, sakalına dokunmak gibi.
Putların ve kutlu taşların öpülmesi veya onlara dokunulması, Yehova’ya ve Baal’e ibadette de bulunur: Bak Hoşea 13,2: Eyub 31,27 ve 1. Krallar 19,18, Arapça masaha, ibranice muşah’ın aynıdır.
332) Peygamber
333) Sure 38,4
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.