Alevilik Ne Demez?

Alevilik Ne Demez?
Hasan Harmancı
http://hasanharmanci.blogcu.com/alevilik-ne-demez/20264056

Alevilerle ilgili tanımlar gün geçmiyor ki değişmesin. Alevi toplumsal yapısı tarihsel, sosyal ve felsefi açılardan anlaşılmaya, kimlik sorunları da bu anlaşılmaya bağlı olarak daha gerçekçi bir yapıya bürünüyor. Böylesi bir yapılanma yaşanmasının nedeni, Alevilerin kendilerini tanımlama, anlatma sorunu ile karşı karşıya bırakılmasıdır.

Hâlbuki hiçbir inanç ya da kültürel alan merak ve öğrenilme dışında, “neden böyle, neden şu inanca uymuyor ya da neden farklı bir inanç” gibi sorgularla karşı karşıya bırakılamaz. Farklı toplumsal, inançsal ve kültürel kalıplarla Aleviler “kimdir”, Alevilik “nedir”  sorularını “İslami bir kalıpla sormak kolaydır, ancak yanlış ve yönlendirici olduğu kadar aşağılayıcı ve yok sayıcı bir yoldur. Böylesi bir yolun, yöntemin izlenmesi hak gaspı, bilerek ve zorla farklı tanımlama amacı taşıyor. Bu soruların yanıtları niye diğer inançlar ya da baskın kültürel çevreler için sorulamazsa, Alevilik içinde sorulamaz.

Herkesin ötekini, önyargı ve yok etmek üzerine, tanımlamada ustalaştığı bir coğrafyada yaşıyor olmakla birlikte, Türkiye evrensel bilimsel ölçüler uyguladığı iddiasında bir üniversal “niteliğe” sahip.  Alevilik ve Aleviler üzerine sosyal bilim alanlarında “sözde” nice bilimsel çalışma yapıldı. Üstelik bu çalışmalar tarih, edebiyat ve felsefe kaynakları üzerinden yürütüldüğü ya da bizzat alan da Aleviler içinde de sürdürüldü. Üniversiteler de sempozyumlar, çalıştaylar düzenlendi.  Sonuçta Aleviliğin bilime konu olması konusunda yapılmadık kalmadı.

Bu çalışmalarda, çoğunlukla Aleviliğin özgün ve yerel kalıpları ölçü alınmak yerine, belli “resmi” inanç formları ya da “resmi” tarihe göre konumlanmanın ispatı öncelikli oldu. Ne hazindir ki, Alevilik konusunda bilim hala “sınıfta kalmaya” ve Aleviliği ve Alevileri yok edici projeler üretmeye devam ediyor. Bilimsel kavramlarla konuşan ve tanım yaratmaya çalışan bilim adamları, Alevilik deyince epey ahkâm kesmekle birlikte, niyeyse tanım ve kavramları doğru ve yerinde kullanmaya yanaşmıyorlar.

Yüzsüz Mühendisler

Bir başka belirleyici neden ise İttihat ve Terakki’den bu yana öne sürülen tez, tarih üretme, teoriden tarih üretme, kitabi bilgiye, masa başı çalışmaya önem verilmesidir. Diğer nedeni ise bilmedikleri bir konuda üretilen tezler ve kaynaklar sorgulanmadan ezber tekrarcılığıdır. Son zamanlarda Alevi kökenli kurumların yaptığı çalıştaylar, Alevilerin hak mücadeleleri ile ilgili açık ifadeleri, Uluslararası Mahkeme kararları önemli bir müktesebat/kazanım oluşturduğu halde, Aleviler ve Alevilik hala şamataya getirilip, “eski tas eski hamam” kalıplar üzerinden gösterilmeye devam ediliyor.

Bilimde bazı ilkesel uygulamalar var. Sonuç verici olması açısından Aleviliğe uygulandığında muhakkak bir veri ile karşılaşılır. Ancak Türkiye’de Alevilik denilince ya çoğu ilahiyatçıya ihale edilmiş işler ya da ipe-sapa gelmez sonuçları ve hiçbir derde deva olmayan politik tasvirli yamanmacı, ötekileştirici, asimile edici yöntemler kullanılır. Düşünsenize Alevi’ye soruluyor; “Ramazan’da oruç tutuyor musunuz?” ya da “Hacca gider misiniz?”. “Cennet ve cehenneme inanır mısınız?” Alevilikte karşılığı kuramsal ve felsefi olarak olmayan bu tür sorular bir anket marifetiyle, Alevileri yönlendirmek amacıyla soruluyor ve sonuç şaşaalı bir veri olarak yayınlanıyor.

Bu tür saçmalama işler sadece ilahiyatçıların yediği halt değil. Bir önemli Alevi vakfı, Aleviliği “İslam’ın özü” olarak görüyor ve bunu deklare edip duruyor. Döneme göre Alevi tanımı yapıyorlar. Daha birkaç yıl önce bu vakfa göre Alevilik, “Türklüğün özü” falan idi. O zamanın hükümetleri milliyetçi sosluydu, politik değişimler ve Hükümetler din soslu olmaya başlayınca bu seferde öz başkalaştı. Gelecekte ne olacağını seyredeceğiz.

Kentleşmenin, sosyal, ekonomik ve toplumsal değişimler, bilimsel veriler Aleviliği de, Alevi’yi de etkiler, değiştirir.  Öte yandan bu politik dünyada her yeni siyasallaşma Aleviliği de yeni bir delil, yeni bir dille anlatmaya neden olacaktır.  Ancak bu yeni dil, Aleviliği de, Alevileri de yeni anlamlar alma konusunda etkiler.

Bütün bunlara karşın Aleviliğin felsefesine ve diline bakarsak diğer toplumsal örgütlenmelerle, inanç, felsefe ve kültürlerden ayırıcı ve benzer özelliklerini kolayca ifade etmek mümkündür. Herkese göre bir Alevilik gibi bir saçma şeye düşmeyiz.

Kurdu Kendi İçinde

Gelin haydi “düşmeyelim” ve Aleviliğin zorunlu yasalarına bakalım.

Toplumların inanmalarında ölüm düşüncesi ve dünyayı bunun üzerine kurgulamak belirleyicidir. Birçok felsefe ve inançta olduğu gibi Alevilikte de bir ölüm anlayışı vardır ve çevre inançlardan anlaşılır ölçüde farklıdır. Alevilikteki ölüme dair felsefeyi bilirseniz, yaşamına dair konuşma şansımız hızla artar. Ona “Cennet ve cehenneme inanır mısınız?”  diye sorup hakaret etmezsiniz. Ölüm tasarımında cennet ya da cehennem gibi bir kavram ve felsefi algı olmayan bir topluluğa bu soru sorulur mu? Baskıların, güvensizliğin yüksek olduğu bir politik bir süreçte bir de bu soru sorulunca sonucu ne olur? Bu tür bir akademik çalışma ahlaki midir? Bir de dini bütün bir din sosyoloğu bunu yapınca, seyreyle “cennet-i alayı” diyesim geliyor.

Hâlbuki Alevi cennet ve cehennem düşüncesini eleştirir ve bunu Ömer Hayyam’ın dilinden şöyle sorar:

“Irmaklarından şaraplar akacak” diyorsun,

Cennet-i ala meyhane midir?

“Her Mümin’e iki huri vereceğim” diyorsun,

Cennet-i ala kerhane midir?

 

Aleviler kendilerini herhangi bir dinin şeriatına göre değil, Hace Bektaş Veli’ye bağladıkları Dört Kapı Kırk Makam’a göre yargılarlar ve kendilerine yönelik yasa olarak da onu görürler. Şimdi hangi din kitabı gelirse gelsin, buna saygı anlamında “dört kitabı hak biliriz” derler. Şimdi bu dört hak kitap, birbirine düşman olduklarına ve her biri diğerini yalanladığına göre ve ortak bir ilkeleri olmadığına göre nasıl olacak. Demek ki bu hiçbiri demek. Sadece diğer dinlere ve kutsallarına saygı duymaları anlamına geliyor.

Kendi yasası olan bir topluluğu ne diye İslam, Hıristiyan vs. diye damgalama ihtiyacı duyulur ve bir yandan “İslam’ın öz’ü” bir yandan da cenneti cehennemi, orucu, haccı sorarsın.

Bu sahte yaklaşıma eklenecek nice kavram olmakla birlikte, bir bilim sahtekârlığı ya da ezberi üzerinde daha durarak yazıyı tamamlayalım.

Heterodoks dinler açısında önemli bir kavramdır ve birçok sorunu da ilkesel anlamda çözer. Ancak yanlış kullanıldığın da –ki bilim de yanlış kullanım olabilir mi?- tezler, sentezler ve anti-tezler çöker. Bu nedenle çalışmalara yeniden başlamak ya da özeleştiri vermek gerek. Alevilik çalışanlar Aleviliği İslam’ın Heterodoksu sayarlardı bir vakitler. Bu vakitler çoktan çözüldü ve Aleviler kendilerini anlattıkça, diğer dinlerle ve özellikle de İslam’la hiçbir bağlarının olmadığı anlaşıldı. Buna karşın resmi devlet düşüncesinden ve bağlı politikaların çıkarlarından kopmamak için Aleviliğin Heterodoks olmadığı açıktan dile getirilmez. Üstelik hala bu kavram yanlış ve Alevilik için amaçsız olduğu halde kullanılıyor.

İşte bu nedenle Aleviliğin ve Alevi’nin demediğini söylemek Alevi’ye ve bilimsel verilere ihanet etmekten, bir topluma ve bilime karşı sahtekarca davranmaktan başka bir anlam sayılmaz. Bu kuralları işletmeyenleri bir Alevi’ye sorarsanız, o da kendi inancına göre derki; “bunlar düşkündür”. Yani Alevi kurallarını bildiği halde uymamıştır ve ceza uygulanmalı ya da bedel ödemelidirler. Küçük cezalar, özürle, büyük cezalar kurban ya da ödemekle, en büyükleri olan katliam, zina gibi cezalar ise bir daha o topluma katılamamaktır.

Bir cevap yazın