BİLİMLERİ VE SANATLARI DOĞURAN İNSANIN KÖTÜ YANLARI–Jean Jacques Rousseau

BİLİMLERİ VE SANATLARI DOĞURAN İNSANIN KÖTÜ YANLARI !

Bilimler ve Sanatlar Üstüne Söylev—Jean Jacques Rousseau, S.19-20

Mısırlılardan Yunanlılara geçmiş eski bir geleneğe göre bilimleri icat eden, insanların rahatına düşman bir tanrıdır (1). Demek ki Mısırlılar, kendi yurtlarında doğan bilimler hakkında hiç de iyi bir düşünce beslemiyorlardı; Çünkü onlar bilimlerin hangi kaynaklardan çıktığını yakından görmüşlerdi. Gerçekten ister dünyanın eski tarihlerini karıştırın, ister şüpheli belgeleri felsefe yoluyla aydınlatın, insan bilgilerinin sanıldığı gibi güzel bir kaynağı olmadığını göreceksiniz.

Astronomi, boş inançlardan doğmuştur; güzel söz söylemek hırstan, kinden, dalkavukluktan ve hepsi birden, hattâ ahlâk bile, insanın kendine begenmişliğinden doğmuştur. Demek ki bilimleri ve sanatları doğuran bizim kötü yanlarımızdır; iyi yanlarımızdan doğsalardı meziyetlerinden daha az şüphe ederdik.

Doğuşlarındaki kötülük, amaçlarına bakınca büsbütün ortaya çıkar. Lüks olmasaydı, lüksün beslediği sanatları ne yapardık? Haksızlıklar olmasaydı, hukuk bilimi ne işimize yarardı? Zalim hükümdarlar, savaşlar, isyanlar olmasaydı tarih ne olurdu? Kısacası herkes yalnız insanlık görevlerini ve doğal ihtiyaçlarının düşünseydi, yalnız vatanını, mutsuz insanları ve sevdiklerini korumaya zaman bulsaydı, hayatını bu boş düşüncelere dalmakla geçirmek kimin aklına gelirdi?

Biz gerçeğin saklandığı kuyunun duvarlarına sarılıp ölmek için mi yaratıldık? Yalnız bu düşünce, kenidin felsefese verip gerçekten bilgi edinmek, isteyen insanı daha ilik adımlarında durdurmalıdır.

Bilim araştırmalarında ne tehlikeler, ne çıkmaz yollar vardır! Gerçeğe ulaşmak için, ondan gelecek iyilikten bin kez daha zararlı nice yanlışlıklardan geçmek gerekiyor! Bu işte zararlı olduğumuz ortada: Çünkü yanlış sonsuz biçimlere girebilir; doğru ise yalnız bir türlü olur. Zaten gerçeği gerçekten ve yürekten arayan nerede? En iyi niyetlerle yola çıksak bile, bulduğumuz şeyin doğru olduğundan nasıl emin olabiliriz? (2) Bütün bu karışık duygularımız arasında, doğruyu kestirecek olan kriteryum ne olacak? İşimiz rast gidip sonunda gerçeği bulsak bile onu iyiye kullanmasını bilecek miyiz? İşte işin en güç tarafı budur.

—————————

1) Prometheus efsanesindeki anlam açıktır; Onu Kafkasya’nın bir dağına çivileyen Yunanlılar, her halde Mısırlıların bilgi tanrısı Teuthus’tan iyi saymıyorlardı. Eski bir masalda şu vardır: “Orman tanrısı ateşi ilk gördüğü zaman onunla kucaklaşıp güreşmek istedi; ama Prometheus ona bağırdı ve dedi ki: ‘Orman tanrısı çenendeki sakaldan olursun, çünkü ona dokunan yanar.’ ”

2) İnsan ne kadar az bilirse o kadar çok bildiğini sanır. Peripatetisyenler bir şeyden şüphe ediyorlar mıydı? Descartes evreni küpler ve girdaplarla kurmuyor muydu? Bügün Avrupa’da en küçük bir fizikçi var mı ki elektrik denilen esrarlı kuvveti çarçabuk açıklamasın? O kuvvet ki gerçek filozofları belki hep ümütsizliğe düşürecektir.

Bir cevap yazın