ALEVİ-KIZILBAŞ İNANCININ DEĞERLERİ İLE YÜZLEŞMEYEN ŞİİLEŞEN İSLAMCI ALEVİLER–İbrahim ERGİN

Alevilik ne tek milliyetin ne de tek bir coğrafyanın inançlarına sığmayacak kadar evrensel özellikli ve pek çok yerden pek çok değer almış ve bu dinamiklerle oluşmuş bir inanç biçimidir. Özcü yaklaşımlardan uzak durarak alevi kızılbaş inancının evrensel değerleriyle içselleştirmeliyiz.

İnançsal bilincimize en büyük darbeyi vuranlar; “biz en hakiki Müslümanız”, “biz islamın özüyüz” diyen hızır paşalar Ali kültü ve 12 imam sevgisi kutsanmasının dışında bu imamların şeriatından, tanrı algısından, yaşam tarzlarından uzak duruyorlar. 12 imamlar yaşamlarının sonuna kadar namaz kıldılar, kıldırdılar imamlık, hac yaptılar, ramazan orucu tuttular. İçimizdeki hızır paşalar bizlere yazdıkları kitaplarda anlattıkları masallarda alevi kızılbaş tarihi veya felsefi temellerini değil; Şİİ geleneğini mezhebinin yazılı kaynaklarını anlatarak Aleviliği Mekke Medineden arap tarihinden başlatıyorlar.
Bu yanlış 500 yıldır süren bir aldatmadır. Şii İmamiyenin yazılı kaynaklarından örneklemeler vererek kendi toplumumuz nasıl şiileştirildi. Öncelikle aleviliği bir din değil inanç olarak görüyorum. Çünkü İnanç (inanma/iman), din demek değildir; dinin içinde inanç vardır, ama inancın içinde her zaman din yoktur. Dine inanmak kadar felsefeye, bilime, sanata da inanmak bağlanmak vardır. Dikkat edilirse din ve iman kavramları hep ayrı kullanılır. Alevilik de başlı başına din değil, ağırlıklı dinsel inanç yanıyla birlikte sosyal, felsefi ahlaksal inanç sistemidir; kişisel ve toplumsal yaşama biçim ve düzen veren kurallara (edeb-erkana) sahiptir. Aleviliği bir “kültürdür, kültürel anlayıştır” diye tanımlamak doğru olamaz. Çünkü “kültür” sözcüğü gerçekte sosyoloji ve sosyal bilimler sınırları içerisindeki din, inanç, mezhep dahil pek çok sanatsal, felsefi ahlaksal vb.bir çok kavramları içinde barındırır.

Milyonların bağlı bulunduğu ve inandıkları herşeyi batıl ve sapkınlık gördüğü ve inanç olarak kabul etmediği için Diyanet İşleri Başkanları Alevilik “kültürel eğilimdir inanç değildir, kültürel ögelerin belirgin olduğu bir anlayıştır” diye her demecinde yineledi, durdu..
Öbür yandan da birçok Türk-İslamcı yazarlar, din bilgini ve tarihçiler çeşitli tanımlar içinde Aleviliği Sünniliği ılımlılaştırarak zahiri İslam anlayışında birleştirmek ya da Ehlibeyt ve Oniki İmam sevgisi çerçevesinde Şiileştirmek çabası içindedir. Bunun kaynakları ilk olarak ;

Buyruk: Küçük ve büyük Buyruk olmak üzere değişik tarihlerde yazılmış Alevi ibadetini ve erkanını tarif eden kitap ve kitapçıklardır. İmam Cafer Buyruğu, Menakıb-ı Evliya, Fütüvvetname ve Menakıb-ül Esrar Behçet-ül Ahrar gibi adlarla da Aleviler arasında tanınan Buyruk hiç kuşkusuz Anadolu Aleviliğinin temelini oluşturan kaynak kitaptır. Abdülbaki Gölpınarlı ve Mehmet Fuat Köprülü’nün verdiği bilgilere göre Buyruk’un elimize geçen nüshaları 16. yüzyılda yazılmış. Şu ana kadar ele geçen en eski nüshanın Şah İsmail’in (Hatayi) oğlu Şah Tahmasb (1524-1576) zamanında Bısati tarafından yazıldığı biliniyor. İnancımıza ve kitabın önsözüne göre, buyruk 6. İmam Cafer Sadık`ın sözlerinden oluşuyor. (Alakası yok )

Nech-ül Belaga: Seyit Razi tarafından 984 yılında kaleme alındığı yazılmaktadır.
Hazreti Ali`nin değişik konular üzerine seçilmiş öğretici sözleri, hutbeleri, emirleri, mektupları ve tavsiyelerinden oluşan eser; Hz. Ali’nin Aleviler arasında yaygın olan kişiliğine yönelik çok sayıda bilgi ve görüşü içermektedir. Ancak eserin; Alevilerin gönüllerinde taht kurmuş Hz. Ali’yi tam olarak yansıttığı söylenemez. Her şeyden önce; Nec-ül Belaga’da, Hz. Ali`ye ait olduğu belirtilen sözlerin nasıl derlendiğine ilişkin ilk bilgiler yoktur. Hz. Ali’nin şehit edilmesinden 323 yıl sonra Seyit Razi’nin oluşturduğu / topladığı bu kitapta O’na atfettiği sözler, rivayetlere dayandırılmıştır. Bazı hutbelerde üçten daha fazla rivayet aktarılmıştır. Rivayetlerin çoğu; artık o dönemde oluşmuş Şiilik penceresinden Hz. Ali`yi anlama, kavrama ve anlatmaya yöneliktir. Bütün bunlara rağmen; o çağda Seyit Razi`nin yaptığı bu çalışma önünde eğilmek gerekir. Kitapta Hz. Ali`ye atfedilen ve O`nun Alevilerde taht kurmuş kişiliğine yaraşır sayısız vecize (hikmetli söz) ve yol gösterici tavsiyeleri vardır. Namaz Hac, şeriat hakkında ki düşünceleri, kadın hakkında ki düşünceleri ise şuan şeriat ile yönetilen ülkelerin ve günümüz türkiyesinde ki iktidarın kadına bakışı ile aynıdır. Bunu bizzat Nech-ül Belaga dile getirmiştir.

Hutbetu`l- Beyan:
Hz. Ali`ye atfedilen ve içerik olarak Alevileri etkileyen bir diğer eser de Seyyid Hüseyin İbn Seyyid Gaybi’nin 15. Yüzyılda kaleme aldığı Hutbetu’l Beyan (Hz. Ali’nin Hikmetleri)dir. Aleviler bu kitabı ad olarak tanımasalar bile; içeriği kuşaktan kuşağa ve bazen yeni yorumlar katarak zamanımıza kadar getirmişlerdir. Ancak bu kitapta da Alevilerin algıladıkları Hz. Ali’ye uygun düşmeyen Sünni ve Şii yorumları yer almaktadır. Örneğin; eseri Türkçeleştiren Yağmur Say`ın eser hakkında verdiği bilgilerde; “…Kabir azabı görmek istemeyen, Münkir ve Nekir`e kolay cevap vermek isteyen, Hakk`ın rahmetine erişmek isteyen, cennet isteyen, huri dileyen Kuran okusun.” Hz. Ali`nin dilinden nakledildiği yazılmaktadır. Halbuki; Hz. Ali Alevilerce “huri dileyen” bir topluluğun değil güruh-ı naci`ye ulaşmak isteyen yani; kamilleşmeyi amaçlayan insanların inanç önderi olduğuna inanırlar.

Bu yayınların yüzlercesi iranda, Irakta, Mısırda, Yemen de mevcut Öz olarak bu yüzlerce yayınlarda şii ve sünni hadiscilerin fikir birliği olduğu tek konu Ali ve 12 imamların son nefeslerine kadar tam bir müslüman gibi yaşadıklarını şeriatın tüm kurallarına uyduklarını Aleviliğin öğretisinin onların yaşamlarına tam tersi olduğu ve yazdıkları kitaplarda buna vurgu yaptıkları görülür.

Aleviliğin içine Ali ve 12 imam kavramları 15 ve 16 yy itibaren Şah İsmail ile birlikte girmeye başlamıştır. Ondan önceki alevi ozanlarının pirlerinin dilinde ve söylemlerinde, şiirlerinde bunlar geçmemiştir. Hak Muhammed Ali üçlemesi Hurufilikle girmiştir. 15 yy önce ki hiç bir bir şiirde bu üçleme geçmez.

Dolayısıyla biz Alevilik üzerine çalışan aydınlar olarak Aleviliği islam üzerinden tanımlamak gibi çok dar ve tuzaklı bir alana sıkıştırmamalıyız. Aleviliğin tarihsel önderleri pirleri ozanları kendi otantik değerleri içinde yaşama biçimi ve bilinci de Aleviliğin Müslümanlıktan başka bir şey olduğunu gösteriyor. Bu anlamda Aleviliğin bir islam mezhebi değil ayrı bir teolojiye sahip ayrı bir yol olduğunu gösteriyor. Kul Nesiminin şiirinde ki gibi;

“Sorma be birader mezhebimizi
Biz mezhep bilmeyiz yolumuz vardır.”

Çoğu alevi canlar şunu düşünebilir Ali ve 12 imam olmadan Alevilik olur mu ?
Einstein ın bir sözü vardır “Önyargıları değiştirmek atomu parçalamaktan daha zordur” Hünkarın sözü ile devam edelim “İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır” alevi canlara soruyorum geleneksel koşullarda babadan, atadan dededen duyduklarımızı bilimin terazisinde tarttığımızda ne kadarı yaşamımızda kalacaktır. İslamın Ortodoks anlayışına sahip önderlerinden savaşçılarından birisi olan Ali “nin portresine dair belge ve bilgiler vardır. Bu belge ve bilgilerle yüzleşmekten kaçan bir alevi çağdaş bir alevi olamaz. Bu tartmayı yapmadığımız sürece şeriatı yaşama biçimi olarak alıp son nefesine kadar namaz ve ibadet ile geçiren Ali’ye doğru daha da gericileşiriz.

Değerli canlar Aleviliği kendi kaynaklarından tarihsel şekillenişinden inanç önderleri kaynağından baktığımızda Aleviliğin felsefi temellerini ve yolunun islam ile bağdaşmadığını göreceksiniz. Örnek vermek gerekirsek;

Anadolu halkı şeriatçı baskılara direnebilmek için islamın içinden ezilen önderleri sahiplenmiş onları meşrutiyet dayanağı olarak kullanmış ama asla yaşadığı ve yaptığı inandığı inancı örnek almamıştır.
Camiye hacca gitmemiş, kuran okumamış ramazan tutmamış, haremlik selamlık uygulamamış, şeriat hukukuna uymamış, içki yasağını uygulamamış, cennet cehenneme inanmamış, cihadı savunmamış 72 inanca saygı göstermiş. Tanrıya kulluğu reddetmiş, tanrıyı kendinde özdeşleştirerek hümanist bir tanrı imgesi belirlemiştir. Kabesi Mekke değil insan olmuştur. Dans müzik semah cemlerimizde devam etmiştir.

Son söz olarak canlar inancımızın içini boşaltmaya çalışan hızır paşalar; Hallacı Mansurların, Yunusların, Hünkar Hace Bektaşların kemiklerini sızlatmaktan vazgeçsinler. Aleviliğin gerici islam şeriatına ve Şiiliğe doğru itilmesi ve içini boşaltılması ve değerlerimizin yitirilmesi çok kötü sonuçlar ve sapmalar meydana getirebilir.

Türkiyemizde islamın özüyüz safsatasıyla aleviliği savunmaya çalışanların inancımızı Kur’an ile açıklamaya çalışanların Ali’yi 12 imamları şii uzmanlar ve bu konunun uzmanı türk teoloklarının kaynaklarından okumalarını; bu gerçeklerden kaçmamalarını ve yüzleşmelerini tavsiye ederim.

Aşk ile canlar..

Bir cevap yazın