ALEVİLİKTE “SIR” VE… — Hıdır ÇAM

Alevilerin cemlerde, demlerde en çok kullandıkları ve zahir aleme taşımadıkları bin yıllık “SIR” neydi acaba?

Alevilerin kutsadığı Ali, Muhammet, gerçekten kırklar cemine girip semah dönüp, dem alan Ali, Muhammet miydi?

Neden Anadolu Alevileri dışında hiçbir İslam aleminde bu ve buna benzer bilgilere rastlamıyoruz?
Bin yıldır bu bilgilerle donatılan Anadolu Alevileri gerçekten Müslüman mıydı?

Yani Hacı Bektaşi Veli ile Ebu Suud; Ya da Yavuz ile Pir Sultan aynı dinden miydi?

Ya da Aleviler de Müslüman’sa beş koşulun beşine de neden hiç uymadılar?

Ya da bunca Alevi katliamları niye yaşandı?

Ya da bizlere okullarda Yunan, Mısır tanrıları, Eski Asurlar’da din öğretilirken İslamiyet’ten önce, yani yaklaşık on dedemizden önce bizim dinimiz, inancımız yok muydu?

Varsa neydi?
Niye öğretilmedi?
Niye eski inancımızı değiştirdik?
Gönüllü mü değiştirdik?
Devlet erkinin bu yönde bir baskısı oldu mu?
Oldu ise eski inancında direnenler kimler? Kabul edenler kimler?

Ya da ilgi alanıma giren bir konu olan, Müslümanlık ‘ta “Yatır-ziyaret” kavramları kesinlikle yasak ve Allah’a şirkken, Alevi olsun, Sünni olsun Anadolu’nun her köyünde her dağında bunca dede-baba yatırları hangi inançtan kalma?

Buna benzer onlarca soru ve cevabı sıralasak onlarca kitaba sığmayabilir. Ama şimdilik sorumun özü, bin yıldır Alevilikte gizlenen “SIR” neydi?

Günümüzde sır faş olmadan, kılıf içinde kendini mi yok ediyor yoksa?
Bugüne kadar yola ait tüm bu bilgiler, sır içinde dedelerle ve ozanların nefesleriyle ulaştı bize?

Yukarıda sözünü ettiğim tüm bu çelişkileri aşağıda bir nefesle anlatmaya çalıştım
Biliyorum sekiz, on dörtlükle anlatmak mümkün değil.

Ama en azında kendi içimizdeki bu anlamsız, gereksiz ve de gönüller kıran tartışmalara bir nebze olsun ışık tutar, YOL gösterir umuduyla;
Aşk ile güzel canlar…

BİZ KİMİZ ?

Kendini dört yanda arama talip
Zebur, Tevrat, İncil, Kuran’da biziz
Miraçtan dönerken kırklar ceminde
Ol Nebiye demler sunan da biziz
Yokken dilimizde Ali, Muhammet
Hakk ile üçleyip ettik muhabbet
Bizde ki her isim sıra delalet
Sırı sır eyleyip, soran da biziz
Ali, Muhammet’i ettik müsahip
Canı cümlemizi eyledik talip
Böylesi yol için oldu müsait
Bu aklı irfanı bulan da biziz
Hakk’ın gölgesidir bizim Ali’miz
İsmiyle uğraşır akli delimiz
“Ne ararsan sende” derken Veli’miz
Dört kapı dolanıp yoran da biziz
Kim mihman olduysa, benzettik bize
Kutsayıp yamadık, kadim bir öze
Zahirde bambaşka göründük göze
Batında din, kitap, iman da biziz
Zahir aleminde söz bir başkadır
İkrar özümüzde, köz bir başkadır
Cemlerde sırlandık, yüz bir başkadır
Evveli, ahiri zaman da biziz
On dört bin senedir semah döneriz
Kandiller içinde yanıp söneriz
Yedi kat Miraç’a çıkar, ineriz
Ol Hakk’ın nefesi beyan da biziz
Okuduk insanda İlmi Ledün’ü
Gördük Hakikatı, örttük dördünü
Bir katre içinde bulduk bütünü
Kandilde nur olup duran da biziz
Deruni, faş etme sözün böylesi
Sır ile mest iken canın cümlesi
Enel Hakk demişiz, yoktur ötesi
Vahdeti mevcutta Rahman da biziz…

 

Bir cevap yazın