Sonsuzluğun ve Sürekliliğin Piri Melek Tavus–Esat KORKMAZ

SONSUZLUĞUN VE SÜREKLİLİĞİN PİRİ
(Pir-e Her u Her)
MELEK TAVUS (1)
Esat Korkmaz


Melek Tavus Ezidi geleneğinde ‘Pir-e Her u Her olarak algılanır; bu algı, ‘Sonsuzluğun ve Sürekliliğin Piri’ anlamına gelir. (2)

Türkiye’nin resmi hafızası vicdansız: Bu vicdana başkaldırıp toplumsal vicdanla buluştuğumuzda, yasaklı kültürlerle ilişkilerimiz olağanlaşacak, ortak geleceğimiz güvence altına alınacaktır.

Ezidiler, önsüz-sonsuz İyi’ye ve önsüz-sonsuz Kötü’ye, yani, tektanrıcı dinlerin metafizik Tanrı’sına ve Şeytan’ına karşı, doğa kadar iyi-doğa kadar kötü Melek Tavus’u tasarımlamakla diyalektik düşünmenin yolunu açtılar bize.

Üç ilke, Beş Farz, Üç Büyük Günah ile yaşama tutunan; ahret kardeşliğiyle acıları ve mutluluğu paylaşma temelli bir örgütlenmeye giden; kirvelikle kendilerini kuşatan düşmanlarıyla birlikte yaşama olanağını üreten ateşin sahibi Ezidileri ya da Kırmızı Ezid’in Kuzularını bir makaleyle selamlayalım, istedik.

Gizliliği ilke durumunda öne alan ve dışa kapalı yaşayan dünün Ezidileri bugün, kapılarını dünyaya açıyor, bizi tanıyın diyor. Açılan bu kapıdan girmek, felsefelerini, öğretilerini ve inançlarını öğrenmek, kendilerine yönelik olarak başlatılan ve beslenmeye çalışılan karalamalara karşı toplumsal bir sorgulamayı başlatmak zamanıdır gün. Unutmayalım: Bugünü sorgulayıp yarına taşınamazsak eğer şimdide ölürüz.

Melek Tavus, tektanrıcı dinlerin şeytanı değildir, Zerdüştlüğün önsüz-sonsuz kötüsü de değildir. Hem tektanrıcı dinlerin şeytanına hem de Zerdüştlüğün Ehrimen’ine bir başkaldırıdır. Tektanrıcı dinlerdeki Şeytan algısını öne alarak Ezidileri Şeytan’a tapanlar olarak suçlamak, cahilliğin dışa vurumudur. (3) Tektanrıcı dinler öncesi, diyalektik karşıtlığın zorunlu yanı olarak tasarımlanan ve öğretmen olarak algılanan Şeytan ile akrabalık kurarken tektanrıcı dinlerin Şeytanından, yani önsüz-sonsuz kötüden firar eder Melek Tavus; firar etmiştir Melek Tavus bağlısı Ezdiler. Melek Tavus’u, tektanrıcı dinlerin Şeytan’ına bir başkaldırı olarak algıladıkları için Ezidiler, -Biz öyle değiliz, anlamında tavırlarını nesnelleştirmek için Şeytan terimini kullanmazlar, ötesinde, Şeytan’ı çağrıştıran ya da Şeytandaki harfleri içeren sözcükleri kullanmaktan da sakınırlar. (4)

Mir’in feryadı bunun kanıtı durumundadır: “Yezidi teolojisinde karar verici bir rolü olan Melek Tavus, Müslüman komşularımız arasında büyük bir karmaşa yarattı ve oldukça vahim yanlış anlaşılmalara yol açtı… İnancımız üzerine yalnız bölük pörçük bilgilerle donanmış çok sayıda Kuran bilgini Melek Tavus ile hem İncil’de hem de kutsal Kuran’da sözü edilen Şeytan’ı, isyancı meleği aynı kefeye koydular. Bu yanlışı temel alarak bize ‘Şeytan’a tapanlar’ denildi ve böylece katliamların doğal adayı olduk. Kendi inanç deneyimleriyle başkalarının inançları arasında karşılaştırma yapma alışkanlığı esasında zararsızdır. Hatta bu tür karşılaştırmaların belirli ön koşullar altında yararlı olduğu kanıtlanmıştır. … Azda’nın kendi maddesinden yarattığı ilkti ve emirlerini dinleyen de ilk oydu. Ama Melek Tavus, gördüğümüz gibi önünde boyun eğmeye de karşı çıkmıştı. Salt otoriteye karşı sonsuz bir başkaldırının da kurucusuydu. Başkaldırma, mutlak ve ilginç bir güce karşı çıkılması yoluyla Azda’nın yerinin onaylanması, Melek Tavus aracılığıyla gerçek anlamını ve değerini kazanıyor. Ancak karşıtların bağlantısı bu değerler sistemini öne çıkarıyor; bu sistem olmasaydı varoluş boş ve bu nedenle de daha sert bir çelişki olacaktı. İnsan öldürme düşüncesiyle silahlanmıştır ve buna rağmen öldürmemesi için uyarılır. İnsan yaratıcısına itaat etmelidir ve buna rağmen ona Melek Tavus aracılığıyla başkaldırının yolu gösterilir…” (5)

İyilik Melek Tavus’un yapısında olduğuna göre Melek Tavus’tan bağımsız ve O’na egemen bir İyilik Tanrısı olamaz: Demek ki Azda (Xuda, Xudê, Xudawend, Êzdan vb) iptaldir, yetkisizdir; daha doğrusu, varoluş tasarımı gereği eyleme geçer geçmez, O’nun eylemli hali olarak Melek Tavus halini alır. Yapısındaki karşıtların kavgasından, her şey ortaya çıkar. Kötülük iyiliğin, iyilik kötülüğün yiyeceğidir artık; iyilikten kötü sonuçlar çıkabileceği gibi, kötülükten iyi sonuçlar da çıkabilir. “Ezidiler kendi başına var olan olumsuz ve baştan çıkarıcı bir kuvvet olduğunu kabul etmezler. Bir insanın hayatını da önceden belirlenmiş, mukadder bir şey olarak görmezler. Dolayısıyla bir Ezidinin kötü davranışı, onun bir kötü güç ya da kötü insan tarafından yolundan saptırıldığı şeklinde açıklanamaz…. Ezidilikte iyi ve kötü ilkeleri birbirinden koparılmamaktadır. Tamamen kötü ya da tamamen iyi insanlar ve davranışlar da yoktur. Her şey çok anlamlı ve çelişkilidir. Böyle olunca, kötü bir eylemden ortaya olumlu bir şey de çıkabilmektedir.” (6)

Melek Tavus, karanlık-aydınlık ya da gizil nesnellik-açık nesnellik biçimindeki varlıkların birliğinin toplamıdır. Zıtları yapısında taşıdığı için Melek Tavus, zâhirde, dünyanın-evrenin, ötesinde dünyanın-evrenin parçası-birimi anlamında herhangi bir varlık ya da gökcismidir. Bâtında ise dünyanın-evrenin ruhu-canıdır. Açık anlatımla zâhirde ışık, bâtında karanlıktır.
Doğal olarak Melek Tavus’un aklı-bilgisi, yani yasaları kendi bedeninden-kendi ruhundan-canından derlenecektir: Işığın ve karanlığın yasaları-ilkeleri olarak bilince-inanca taşınacaktır. Zâhiri algıda Melek Tavus, somuttur; her somut varlık gibi, ışık saçarak kendisini tüketir. Saçacak ışığı kalmadığında yok olmaz, dönüşüme uğrar; soyut duruma gelir, yani bâtınî anlamda karanlık olur. Öyleyse Melek Tavus, değişen-dönüşen, yani doğan doğuran doğanın kendisidir. Bu değişim-dönüşüm, yani doğum, önsüzden-sonsuza akar gider.

Ezidiye düşen yükümlülük Melek Tavus’un yapısında gerçekleşen zâhirden-bâtına (ışık saçarak kendini tüketen) ve bâtından-zâhire (karanlık saçarak kendini tüketen) dönüşümün eğilimlerini saptamak ve bunu bilince-inanca bağlamaktır. Bağlanma gerçekleştiğinde her Ezidi, kendine ilişkin bilgiden kendini kuran bilgiye; doğaya ilişkin bilgiden doğayı kuran bilgiye taşınır: Taşınır taşınmaz, hem gizil nesnelliğin, yani hiçliğin-karanlığın, hem de açık nesnelliğin, yani somutluğun-aydınlığın aklıyla buluşur. Çünkü akıl, karanlığın içindeki aydınlık ya da aydınlığın içindeki karanlıktır.

Diğer taraftan Melek Tavus, keyfi davranan bir tapım kimliği değildir: Varlığının eğilimlerine aykırı davranamaz; kendi yasaları dışına çıkamaz ancak yasaları içinde özgürdür. Melek Tavus’un buyruğu, kendi özü gereğidir. (7) Tanrı buyruğu gökten inmez; Melek Tavus’un yapısından dışına taşınır. Her varlığın, sonsuz seçenekte var olabilme olanağı, Melek Tavus’un yapısında gizil olarak vardır.

Başlangıç tasarımlarında, İblis ya da Şeytan, diyalektik karşıtlığın olumsuz yanı olarak kimliklendirildi. Bu olumsuzluk bugünkü anlamının ötesinde bir zorluğu, güçlüğü ya da acıyı, sıkıntıyı anlatıyordu. Aynı zamanda olumsuzluğun yapısında, edilgin durumda bir olumluluk vardı. Olumsuzluk ile olumluluğun zorunlu birlikteliği, varoluş için kesin koşuldu. Olumluluktan olumluluk üretmek ya da olumsuzluktan olumsuzluk üretmek yanlıştı: Olumsuzluktan olumluluk üretmek ya da olumluluktan olumsuzluk üretmek doğruydu.

Bu tür tasarımlarda İblis ya da Şeytan, onların emrinde olduğuna inanılan cinler vb. birer karşıtlıktı. Acı, sıkıntı, dert veren olumsuzluk, huzur veren olumluluğa göre daha akıllı olduğundan, karşıtın kimliklendirilmiş biçimi olarak algılanan İblis, Şeytan ya da onların denetimindeki cin vb. birer öğretmendi. Bu nedenle hayvan-tanrıcılıkta, çoktanrıcılıkta, doğa-tanrıcılıkta ve insan-tanrıcılıkta İblis’e ya da Şeytan’a-cinlere yönelik tapım, doğanın bütünündeki birliğe, bu birliği anlamaya yönelik bir tapımdı. Doğal olarak gerçekçi idi; bize taşınan İblis ya da Şeytan kimliğiyle ya da bunlara yönelik tapımla bir ilgisi yoktu. (8)

KAYNAKÇA

(1) Bu makale, Korkmaz, Esat; Ezidiler/ Melek Tavus’un Talihsiz Halkı/ Kırmızı Ezidin Kuzuları, Demos Yayınları, İstanbul- 2015, s, 81-89 arası
(2) Sever, Erol; Yezidilik ve Yezidiliğin Kökeni, Berfin Yayınları; Dördüncü Baskı, İstanbul- 2006; EK-I; Emir Muaviye bin İsmail el-Yezidi; Zerdüşt Bizimle Konuştu; Almanca aslından çeviren: Erol Sever; s, 132; Omerxalî, Xanna; Êzdiyatî/Cıvak Sembol Rîtûel-Wergera ji Ingilîzî: Ergîn Opengîn; Avesta Yayınları; İstanbul- 2007; s, 78-86 arası
(3) “Hem Ortadoğu’da hem de Batı’da Ezidiler büyük ölçüde ‘Şeytan’a tapanlar’ olarak algılanmıştır. Ezidiliği bu şekilde hatalı bir biçimde nitelemek Ezidiliğin yanlış anlaşılmasını derinden etkileyen faktörlerin en başında gelir.” (Kreyenbroek, Philip G.; Ezidilik/ Arka Planı, Dinî Âdetleri ve Metinsel Geleneği-Çev.: Amed Gökçen/Damla Tanal-; İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul- 2014; s, 3)
(4) “Öteki inançlar tarafından kötü bir tabir olarak kullanılan Şeytan kelimesini Yezidiler kullanmazlar ve bu kelimeyi başka birileri onların yanında kullanırsa…. Bir hakaret olarak sayarlar.” (Guest, John S.; Yezidilerin Tarihi/ Melekê Tawus ve Mıshefa Reş’in İzinde; Avesta; Üçüncü Baskı; İstanbul- 2012; s, 66)
(5) Sever, Erol; Yezidilik ve Yezidiliğin Kökeni; Berfin Yayınları; Dördüncü Baskı; İstanbul- 2006; EK-I; Emir Muaviye bin İsmail el-Yezidi; Zerdüşt Bizimle Konuştu; Almanca aslından çeviren: Erol Sever; s, 130-133 arası
(6) Yalkut, Sabiha Banu; Melek Tavus’un Halkı Ezidiler; Metis Yayınları; Dördüncü Baskı; İstanbul- 2014; s, 64-65
(7) Korkmaz, Esat; Şeyh Bedreddin ve Vâridât; Anahtar Kitaplar Yayınları; İstanbul- 2007; Sayfa: 101
(8) Korkmaz, Esat; Şeytan Tasarımı Terimleri Sözlüğü, Anahtar Kitaplar Yayınevi; İstanbul- 2006; s, 634-654 arası; Lerch, Wolfgang Günter; Bağdat’ta Ölüm Hallac-ı Mansur (Çeviren: Atilla Dirim); Yurt Kitap Yayın; 2000- Ankara; Roman; Sayfa: 160